19 Şubat 2012 Pazar

KALDIRIMLAR


Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.

Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık;
Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık.
Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.

İçimde damla damla bir korku birikiyor;
Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler...
Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor;
Gözüne mil çekilmiş bir ama gibi evler.

Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi;
Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.
Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;
Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.

Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta;
Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum!
Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta;
Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!

Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin;
İki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler.
Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin;
Yolumun zafer takı, gölgeden taş kemerler.

Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim;
Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları!
Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim;
Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.

Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya;
Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.
Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir kuyuya,
Ölse, kaldırımların kara sevdalı eşi..

17 Şubat 2012 Cuma




KAR

Kardır yağan üstümüze geceden,
Yağmurlu, karanlık bir düşünceden,
Ormanın uğultusuyla birlikte
Ve dörtnala dümdüz bir mavilikte 
Kar yağıyor üstümüze, inceden.

Sesin nerde kaldı, her günkü sesin,
Unutulmuş güzel şarkılar için
Bu kar gecesinde uzaktan, yoldan,
Rüzgâr gibi tâ eski Anadolu'dan
Sesin nerde kaldı? kar içindesin!

Ne sabahtır bu mavilik, ne akşam!
Uyandırmayın beni, uyanamam.
Kaybolmuş sevdiklerimiz aşkına,
Allah aşkına, gök, deniz aşkına
Yağsın kar üstümüze buram buram...
Buğulandıkça yüzü her aynanın
Beyaz dokusunda bu saf rüyanın
Göğe uzanır - tek, tenha - bir kamış
Sırf unutmak için, unutmak ey kış!
Büyük yalnızlığını dünyanın.


Ahmet Muhip Dranas

Kirlendi dilimdeki yirmi dokuz harf&
Köklerimden çekildi içimde çocuk..
Ama sana inat,
Küçük bir su yolu buldum..
Topraklara gözyaşlarımı akıtıp,
Senli yaralarımı çamura bandıra bandıra yol alıyorum küçük dünyama..
Sonra çöktüm içimdeki çocuğun ayak uçuna..
Gözlerimi kapayıp bir dilek diledim sonra&

Sensizlikten başka her yana giden bir patika yol
Gözyaşlarımı rüzgara karıştıracak küçük bir pencere..
Senli hatıraların yer almayacağı bir alfabe..
Alıntısız bir cümle..
Sade bir mutluluk..
Çok şey dilemedim değil mi ?

İsmail SARIGENE

16 Şubat 2012 Perşembe


BEKLEYEN


Sen, kaçan ürkek ceylânsın dağda,
Ben, peşine düşmüş bir canavarım!
İstersen dünyayı çağır imdada;
Sen varsın dünyada, bir de ben varım!


Seni korkutacak geçtiğin yollar,
Arkandan gelecek hep ayak sesim.
Sarıp vücudunu belirsiz kollar,
Enseni yakacak ateş nefesim.


Kimsesiz odanda kış geceleri,
İçin ürperdiği demler beni an!
De ki: Odur sarsan pencereleri,
De ki: Rüzgâr değil, odur haykıran!


Göğsümden havaya kattığım zehir,
Solduracak bir gül gibi ömrünü,
Kaçıp dolaşsan da sen, şehir şehir,
Bana kalacaksın yine son günü.


Ölürsün... Kapanır yollar geriye;
Ben mezarla sırdaş olur, beklerim.
Varılmaz hayale işaret diye,
Toprağında bir taş olur, beklerim...


Necip Fazıl KISAKÜREK

GÜLCE


Uçurumun kenarındayım Hızır 
Ulu dilber kalesinin burcunda 
Muhteşem belaya nazır 
Topuklarım boşluğun avcunda 
Derin yar adımı çağırır 
Dikildim parmaklarımın ucunda 
Bir gamzelik rüzgâr yetecek 
Ha itti beni, ha itecek 
Uçurumun kenarındayım Hızır 
Civan hazır 
Divan hazır 
Ferman hazır 
Kurban hazır 


Uçurumun kenarındayım Hızır 
Güzelliğin zulme çaldığı sınır 
Başım döner, beynim bulanır 
El etmez 
Gel etmez 
Gülce'm uzaktan dolanır 
Uçurumun kenarındayım Hızır 
Gülce bir davet 
Mecaz değil 
Maraz değil 
Gülce bir afet 
Peri değil 
Huri değil 
Gülce beyaz sihir 
Gülce ölümcül naz 
Buram buram zehir 
Yar yüzünde infaz 


Bir gamzelik rüzgâr yetecek 
Ha itti beni, ha itecek 
Güzelliğin zulme çaldığı sınır 
Uçurumun kenarındayım Hızır 
Ben fakir 
En hakir 
Bin taksir 
Ateşten 
Kalleşten 
Mızrakla gürzden 
Dabbetülarz'dan 
Deccal’dan, yedi düvelden 
Korku nedir bilmeyen ben 
Tir tir titriyorum Gülce’den 
Ödüm patlıyor Gülce’ye bakmaktan 
Nutkum tutuluyor, ürperiyorum 
Saniyeler gözlerimde birer can 
Her saniyede bir can veriyorum 



Ömer Lütfi Mete

SEN BU ŞEHRİN…


Sen parklarını sevdin bu şehrin
Ben ıpıssız kaldırımlarını
Sen sahil boylarını gün batımında
Bense geceleri denize inmiş ayın aksini sevdim
Sen hep bir sevda ile bu şehirden ayrılmayı
Bense her sevdanın ardından
Kırık dökük bu şehre dönmeyi sevdim
Sen kavuştuklarına tutkuluydun
Sen çığlık çığlık bayram sabahlarına
Ve sen alıp götürdüklerine bağladın umutlarını
Nedense ben hep geride bıraktıklarıma
Sen aşklarını sevdin bu şehrin
Sen sadabad parklarını
Sen el ele gezmeleri sevdin
Bense ardına dönüp dönüp el sallamanı…
Sana şehrayinleri düştü bu şehrin
Sana mevsimlerin ilkbaharı
Sana çakırkeyif geceler düştü hep
Bana da akşamüstü ağlayışları
Sen kandil gecelerinde bahşişlerini sevdin bu şehrin
Sen caddelerde çocukların el açmalarını
Bense zemheride evsiz kedilerin
Kimseye minnet etmeden dolaşmalarını sevdim
Sen gündüzlerini sevdin bu şehrin
Her sabah günün ilk ışıklarını
Sen fırınlarını sevdin ışıklı caddelerin
Sen rengârenk kaldırımlarını
Sen hep mutlu sonla biten aşklarını sevdin bu şehrin
Evliliklerin cicim aylarını
Sen doğum günlerini sevdin çocukların
Annelerin sadece sevinçten ağlamalarını
Sen ölümlerin bile en şöhretlilerini sevdin
Vıp salonlarını,
Makam arabalarını
En sevdiklerini bile uğurlarken
Siyah elbiselerle gözyaşsız ağlamalarını sevdin
Sen kalabalıklarını sevdin bu şehrin
Ben en ıssız en tenha yanlarını
Sen sabaha kadar gezmelerini sevdin bu şehrin
Bense seherle uyanmasını
Sen umursamadan kapıları çarpmayı sevdin
Bense kapına dayanmasını
Sen çekip gitmelerini sevdin bu şehrin
Bense son ana kadar dayanmasını
Sen sadece seni sevmesini sevdin bu şehrin
Bense her şeye rağmen seni sevmeyi sevdim.


HARUN ERDEM